Aaa Elika! Akşama ne yapıyorsun?
Çölde çaresizce eşeğini arayan Prince, küçük bir çukurdan aşağı düşünce al yanaklı, kızıl saçlı, güzeller güzeli Elika’yla karşılaşıyor. Bizim Prince’i güzelliğini kullanarak ayaküstü kandıran Elika “Hadi birlikte Ahriman’ı durduralım” benzeri komik bir davetle mücadelesine katıyor ve Prince kendini hiç hayal etmediği bir serüvende buluyor. Şöyle ki, uzun yıllar boyunca Tree of Life’da (yaşamın kaynağı) mahsur kalan kötü yürekli Ahriman, buradan kaçıyor ve ebedi emeli olan “Dünya’ya kötü güçleri yayma” politikasını harekete geçiriyor. Buna karşı koymak isteyen Elika ve Prince birbirinden güzel ve heyecanlı maceralara giriş yapıyor. Gördüğünüz gibi senaryo fazlasıyla Okami’ye benzese de içerisinde birçok farklılığa yer veriyor. Karşınıza çıkacak birçok yaratıcı düşünce, bu bilindik senaryoyu oldukça değiştirecek. Aynı zamanda ana seriden fazlasıyla koparacak. Çünkü serinin ana konusundan tamamen farklı karakterler, mekanlar ve zaman diliminde geçiyor. Somut ve soyut anlamda birçok farklılığa rastlayacağız.
Oyunun simgesine tıkladığınızda karşınıza çıkan ekranda “Ayarlar” seçeneğine tıklayarak sisteminize göre en uygun ayarları yapmanızı tavsiye ederim. Zira çok güvendiğim sistemim 1280*1024 çözünürlük üstüne çıkmayı denediğimde her 15 dakikada bir hata raporu verdi. Bu yüzden sisteminizi bir gözden geçirin derim. Oyunu açtığımızda oldukça hoş gözüken menü bir o kadarda etkileyici yapıda. “New Game” seçeneğine tıklayarak oyuna başlıyoruz. İlk bölümde Elika’yla tanıştıktan sonra tam anlamıyla kontrolü ele alıyoruz. İlk anlarda her Prince of Persia oyununda olduğu gibi kontrolleri öğreniyoruz. Ancak çabucak alışacağınızdan eminim, zira duvara tırmanmak, duvarda yürümek, zıplamak gibi unsurlar ilk oyunla aynı yapıda. Space tuşu ve farenin sol tuşuyla atlama işlemlerinin büyük bir kısmını hallediyoruz. Oyunun ilerleyişi genellikle şu şekilde seyrediyor; oyunda dört adet şehir yer alıyor. Tıpkı Assasin’s Creed’de olduğu gibi bu dört şehir arasında haritamız aracılığıyla geçiş yapıyoruz. Ancak bu dört bölümde kendi arasında altı kısma ayrılıyor. Haritayı açtığımızda ana bölümleri ve alt bölümleri rahatlıkla görebiliyor, üzerine tıklayarak ilerleyişimizi seçebiliyoruz. Fakat her şeyden önce bölümlere girebilmek için belirlenen puan barajını geçmemiz gerekiyor. Bölümlerde asıl amaç dört şehirde yer alan dört büyük yaratığı öldürerek bu savaşı kazanmak. Asıl boss’lar dışında bu tür oyunlarda olduğu gibi sıradan düşmanlarla savaşıyoruz. Düşmanlarla savaşırken Elika her an yanımızda. Mesela bir yerden zıplarken hata yapıp yere düşerken hemen Elika sizi kurtarıyor. Bu nedenle oyunda ölmek diye bir durum söz konusu değil. Aynı şey düşmanlarla savaşırken de mevcut. Ne kadar yaralanırsanız yaralanın asla ölmüyor, sadece yavaşlıyor ya da bir süreliğine dinlenmeniz gerekiyor. Açıkçası oyunda ölmenin olmaması oyunun heyecanlı yapısını bir nevi yok etmiş. Zira ölmemek adına mücadele etmek ya da daha hünerli oynamak gibi bir tasanız olmuyor. Ölmeyeceğinizi bildiğiniz için içinizdeki şüphe, korku ve bezeri duygular hemen yok oluyor. İşte bu açından oyunun eski heyecanlı yapısının geride kaldığını söyleyebilirim. Zaten oyunun değişen yapısındaki en önemli hata/fikir de bu olmuş. Bunun dışında düşmanlarla savaşırken Elika’yı kullanabiliyoruz. Normal Combo dışında Elika Combo vuruşları mevcut. Zaten Normal Combo sayısı oldukça az. Ayrı yeten tüm combo’ları menüdeki “Combo List” seçeneğinden görebilirsiniz.
Oyundaki düşmanlar genellikle combo’larımız karşısında oldukça zayıf kalıyorlar. Elika Combo vuruşlarını uyguladığımızda kısa sürede düşmanı öldürebiliyoruz. Ayrıca düşmanları illa ki öldürmemiz gerekmiyor, bir uçurumdan aşağı düşürmemiz yeterli oluyor. Combo vuruşlarında genellikle kılıcımızı kullanıyor, akrobatik hareketler (akrobatik combo’lar da mevcut) yapabiliyoruz. Düşman yapay zekaları genellikle orta seviyede bir başarı sergiliyor. Önemli bir yaratıcılık ya da farklılık yok. Ancak yaralandığınızda bunu fark edip biraz daha seri davranıyorlar. Oyundaki boss’lar genellikle zorlayıcı türde olsalar da, ölmeyecek olmamamız boss dövüşlerindeki tempoyu yine düşürüyor. Ayrıca boss’ların ölmeden, aşağı düşmeleri bile yeterli olduğundan boss’lar konusunda çok bir şey beklemeyin derim. Bölümlerde ilerlerken önceki oyunlarda olduğu gibi atlamak, zıplamak ana planda. Önceki oyunlarda olduğu gibi duvarlarda yürüyebiliyor, yüksek yerlere tırmanabiliyoruz. Ayrıca yine Assassin’s Creed’den hatırlayacağınız gibi duvarda hasarlı, çukurlu yerlere basarak duvarı tırmanabiliyoruz. Ancak bu durum Assassin’s Creed’de olduğu kadar basit değil. Çünkü uzun süre duvarda kalamıyor ve kayıyoruz. Ama genel anlamda atlamak ve zıplamak oldukça eğlenceli. Serinin önceki oyunlarındaki heyecanını bir an olsun yitirmemiş. Oyunda karşınıza çıkan düşmanlar genellikle oldukça iri yapıdalar ve güçlüler. Her ne kadar Elika ile birlikte saldırsanız da, zorlanabiliyorsunuz. Ancak bazen küçük bir hamleniz bile koca bir yaratığı ölüme sürükleyebiliyor. Daha öncede dediğim gibi oyunda mevcut ana ve alt bölümleri tamamladığınızda asıl yaratığın mağarasına ve oradan da ışığa ulaşıyorsunuz. Ancak puan konusundaki baraj kısmını açmak için oldukça Işık tohumu elde etmeye çalışın.Zira bu tohumlar sizin paranız niteliğinde.
Oyunda gözüme çarpan ve beni büyük ölçüde üzün noktalardan biri yakın dövüşte kılıç sahnelerinin eskisi kadar etkileyici olmayışı oldu. Açıkçası serinin önceki oyunlarında kılıç sahneleri oldukça gerçekçi ve eğlendiri yapıdaydı. Yeni oyun için maalesef bunu söyleyemeyeceğim. Ayrı yeten oyunda kullanılan combo’lar yüzünden kılıç arka plana itilmiş. Eski gerçekçilik hissini maalesef alamadım. Bu türün gereklerinden biri olan bulmacalar da Prince of Persia’da yerini almış. Tam kıvamında olan bu bulmacalar sizi zorlayacak cinsten olmasa da, yüzünüzü güldürecek türden. Oynayış itibariyle Prince pof Persia bu türdeki tarzını değiştirse de, yinede benzerlerinden çok farklı. Gerek yeni fikirler, gerekse oyun düzen ve ilerleyişi bakımından hem benzerlerinden hem de ilk üç oyundan tamamen farklı bir hale girmiş. Ancak bu hal sadece yüzümüzü güldürüyor. Onun dışında pek de bir şey yaratmıyor. Açıkçası bir “Warrior Within” olmaktan çok uzak. Ama bu demek değil ki, oyun iyi değil. Tabi ki eğlenceli ve oynamanız gereken bir yapım. Ancak büyük bir etki yaratacak cinsten değil. Ama tekrar belirteyim; farklı yapısı tıpkı Assassin’s Creed’de olduğu gibi birçok oyuna ilham kaynağı ve idol olacaktır. Sizlere son olarak Prince’in ruh halinden bahsedip, grafiklerle ilgili detaylara geçmek istiyorum. Prince’in biraz değiştiğini söylemiştim. Hem görünüm itibariyle hem de ruh haliyle oldukça farklı. Karakterimize Prince diyorum ancak, Prince bir takma ad olmaktan öteye gitmiyor. Zira Prince sıradan bir ailenin serseri çocuğu. Ruh hali itibariyle komik, esprili, umursamaz ve maceraperest bir yapıda. Maceraperest diyorum çünkü Elika’nın mücadelesine ortak olmasının asıl sebeplerinden biri de bu (Elika’nın güzelliğinden sonra). Eski Prince’in tam aksine matrak ve olaylara umursamaz ve esprili yaklaşan biri ve esprileri kayda değer cinsten. Ama karakteri böyle daha çok seveceğinizden eminim. Zira videolar esnasında diyaloglar oldukça eğlenceli olabiliyor. Her ne kadar Elika Prince’e göre daha ciddi olsa da.
Karanlık Cennet
Prince of Persia’nın teknik açıdan en farklı yönü grafikleri oluyor. Oyunumuz eski oyunların tam tersine gerçeklikten uzak, hayal ürünü olan çizgi film tadında grafiklerle karşımıza çıkıyor. Oyunda kullanılan Cell-Shade grafik teknolojisini tanıyanlar bilirler, bu teknoloji oyunları genellikle çizgi film tadında olur. İşte Prince of Persia’da aynı şekilde tamamen fantastik ve kurmaca olan bir dünya sunuyor. Çevredeki evler, objeler ve bitki örtüsü tam anlamıyla etkileyici. Ayrıca senaryoyla ortamın uyuşması çok güzel zira yine Okami’den hatırlayacağınız gibi bu senaryoya yine Cell-Shade motoru kullanılmıştı. Cell-Shade teknolojisiyle oyunumuz oldukça renkli ve canlı bir yapıya kavuşmuş. Bunu ilk başta yadırgayacağınızı tahmin ediyorum, ancak zamanla alışacaksınız. Grafik motorunun çevredeki hünerlerinin yanı sıra karakter modellemelerindeki başarısı göz dolduruyor. Ana karakterler Prince ve Elika’nın tasarımlarında elbiseleri ve yüz modellemeleri oldukça başarılı. Özellikle Elika çok şeker bir kız olmuş. Ancak oyunda bazı hatalar daha doğrusu atlanan noktalar da var. Mesela Prince’in kolları fazlasıyla sıradan olmuş. Kas dokuları, girintiler ve çıkıntılar tam anlamıyla aktarılamamış ve çok tekdüze olmuş. Ama yinede grafiklerin sıra dışı oluşu ve tamamen kurmaca olması hoşumuza gidiyor.
Sesler
Oyundaki müzikler genel anlamda hoş olsa da eski Prince oyunlarındaki müzikleri aratır cinsten.Genellikle çöl ortamına uygun bu müzikler oyunun atmosferine pek katkı sağlamasa da ortalamanın üzerinde. Ancak daha iyi olabilirmiş. Hoş ben eski oyunların müziklerini aradan açıp, efkar bile dağıtırdım…
Final Bölümü
Beklediğim daha doğrusu hayal ettiğim Prince of Persia’yı bulamadım. Grafik ya da oyun yapısını kast etmiyorum. Daha çok eski heyecanı kalmamış. Özellikle yaratılarla dövüş esnasında combo sayılarının az oluşu, yaratıkların kolay ölmesi ve hiçbir şekilde ölmeyecek olmamız tempoyu ve o eski heyecanı öldürmüş. Ama genel anlamda en az bir kere bitirilmeyi hak eden, içinde farklılıklara yer veren şirin bir oyun olarak kalıyor Prince of Persia akıllarda.
Kaynak: xoyun.com
1 yorum:
güzel bir yazı olmuş teşekkür ederim, bu tarz FPS oyunlarını çok severim özellikle 3d shooting yada dövüş war ise,
Yorum Gönder