3 Ocak 2009 Cumartesi

Need for Speed Undercover

Need For Sped: Undercover

Mutlaka vardır çevrenizde; sürekli adrenalin salgılayan, içi kıpır kıpır insanlar. Kontrolü ele aldıklarında bırakın son model arabaları 58 model chevrolet’i bile bir canavara çevirirler. İşte o chevrolet bir canavara dönüştüğünde yan koltukta gözleri kapalı bir şekilde, arabaya sımsıkı yapışan sizseniz vay halinize! Değil mi ama? Hepimizin içinde az-buçuk vardır hız tutkusu. Aynı zamanda ona engel olan korkularımız. İşte sırf bu yüzden hep içimizde kalmıştır 150’nin üstüne çıkmak. Belki yerini tutmayacak ama sanal ortamda bunu yapmak mümkün. Tabi ya Need For Speed diye bir şey var. En azından tehlikeli değil. Ya da öyleydi. Zira şu sıralar Need For Speed oynamak fena halde tehlikeli. Akıllara zarar valla. Ruh halinizi bir düşünün. Hadi şimdi giden atlayın bir BMW’ye ve adam gibi ölün. En azından acı çekerek kafayı üşütmekten iyidir. Şakası bir yana EA’nin başarısız simülasyon denemesi Pro Street, Need For Speed markasına bir çamur gibi yapıştı. Marka diyorum çünkü hala bu ismi duyduğunuzda ne kadar heyecanlandığınızı tahmin edebiliyorum. Öte yandan itiraf etmeliyim bende aynı duydular içerisindeydim. Bu yüzden serinin durumunu biraz dramatikleştirirken bir art niyetimin olduğunu sanmayın. Ne diyorduk? Ha! Pro Street’ten kısa süre sonra duyurulan Undercover işte bizleri böyle heyecanlandırmıştı. İlk gelen görüntüler ve videolarla oldukça etkilenmiştik, hatta Most Wanted’a benzediği yönüyle serinin geleceği hakkında birçok tahminde bulunmuştuk ki, her sene başımıza gelen olay yine es geçmedi. Tahminler her zamanki gibi olumluyken, oyun sonrası düşünceler yine aynı.



Kızları için oynadığımız tek oyun

Need For Speed serilerinde genellikle sokak yarışçısı ya da profesyonel pist sürücüsü olarak hayat bulduk ve bu senaryo boyunca polislerle birçok kez mücadelelere girdik. Yeni oyunda ise, roller tam tersine dönüyor ve polis olarak göreve başlıyoruz. Görevler boyunca sokak mafyalarının yaptıkları kirli işleri ortaya çıkarıyoruz. Ve tabi görevleri gerçekleştirirken birbirinden güzel bayanları görme fırsatı yakalıyoruz. Bu bayanların en başında filmlerden hatırladığımız ünlü manken Maggie Q geliyor. Böylece oyunu katlanmak için önümüzde güzel bir sebep beliriyor. Ancak maalesef bu güzel bayanımızda konuya doğru düzgün yedirilememiş. Çünkü senaryo haddinden fazla anlaşılmaz ve karmaşık bir yapıda. Senaryoda bir sürü açık olduğu gibi birbiriyle alakasız bir sürü durum söz konusu.

Oyunu açtığımızda her Need For Speed oyununda olduğu gibi videolar karşımıza çıkıyor. Görevlere genellikle Most Wanted:’da olduğu gibi videoların bittiği yerden başlıyoruz. Oyuna başlar başlamaz ilk gözümüze çarpan oyunun 2000’li yıllardan kalma grafik motoru oluyor. Oyundaki modellemeler ve kaplamalar fena halde kötü. Harita eski Need For Speed oyunlarına göre birkaç kat büyükken, bu kadar ruhsuz bir şehir ve bayıcı tasarımlar görmek, haritanın büyüklüğünü neredeyse yok etmiş. En başta oyundaki renkler gerçekten feci halde sıkıcı cinsten. Sürekli aynı tip ve koyu renkler kullanılmış. Sokak ve bina duvarlarından tutunda yol ve gök modellemesine kadar sürekli mor, siyah ve kahverengi renklerin kullanılması birbirini sürekli tekrar eden bölgelere dönüşmüş. İşte bu yüzden harita ne kadar büyük olursa olsun, çevredeki farklılıklar sanki birkaç ağaç ve bina sayısının eksikliğiymiş gibi geliyor insana. Aynı zamanda çevredeki evlerin kaplamalarında bırakın pürüzlü bir tasarımın olmasını, sürekli aynı tip evler görüyorsunuz. Hele bir ağaç ve çalı tasarımları var çok açık söylüyorum paint’te çizilmiş hissi uyandırıyor. 2 boyutlu olmaları bir kenara kağıt karton gibi duruyorlar. Oysa bu kadar boş tasarım içinde ağaçların yapraklarına rüzgarla birlikte oynama efektti filan verilse en azından şehirde bir canlılık görülebilirdi. Şehrin ruhsuz olduğunu söylemiştim, evet bunu perçinleyen ikinci bir somut delilse, çevrede hiçbir insanın olmayışı. Ne çevrede kaldırımda yürüyen ne de yarışları bir kenarda talip eden insanlar var. Hangi çağda yaşıyoruz anlamıyorum, çevrede insanın olmadığı koca bir şehir ne işe yarar ki? Bu artık oyunlarda klasik haline gelmesi gereken, küçük bir çocuğun bile göz ardı edemeyeceği bir özellikken, sabıkalı oyun stüdyosu Black Box bunu nasıl göz ardı ediyor anlamak gerçekten güç. Bunların yanı sıra oyunun tamamı gündüz saatlerde geçiyor. Pro Street’i seriden baya farklı olduğu için görmezden gelirsek, Need For Speed oyunlarında gece-gündüz-gece şeklinde belirli bir oyun düzeni var. Undercover’da da halka aynı şekilde devam ediyor. Oyun gündüz saat aralıklarında geçtiği için gölgelendirme ve ışık çarpması gibi özellikleri rahatlıkla görebiliyoruz. Oyunda ışık vurması başarılı bir şekilde tasarlanmış. Özellikle araçlarla giderken arabanın arkasına çarpan güneş ışıklarını rahatlıkla görebiliyorsunuz. Aynı zamanda ağaçların ya da çalılıkların arasından sızan ışıkları görmek mümkün. Işık çarpması bu derece başarılıyken, gölgelendirmenin bu kadar başarılı olduğunu söyleyemeyeceğim. Bilhassa ağaçların sonra arabaların gölgeleri oyuna tam anlamıyla yedirilememiş. Tüm bunlardan anlaşılıyor ki, Black Box’ın GPS sistemiyle ancak çözülebilen devasa haritası, sürekli aynı renklerin kullanılması ve boş tasarımlarıyla birçok noktada sınıfta kalıyor.



Ah şu arabalar da olmasa…

Need For Speed Undercover harika kızlarından sonra arabaları için oynanılmaya değer. Her Need For Speed oyununda olduğu gibi piyasadaki birçok canavarı kullanabiliyoruz. Oyunda tamı tamına 57 adet birbirinden güzel arabalar yer alıyor. Bunlardan Porsche serisi arabaları, Nissan 350z, GTR, Lamborghini, Lotus Elise ve Toyota Supra gibi arabalar başı çekiyor. Bölümler ilerleyip, suçluları saf dışı bıraktıkça yeni arabalar alçılıyor. Ancak maalesef arabaların performansları oyuna iyi bir şekilde aktarılamamış. GTR kullandığınız halde peşinizdeki polislerden kurtulmak çok saçma bir hale dönüşüyor. Polisler haddinden fazla peşinizde kalıyor ve size çabucak yetişiyorlar. Ayrıca geniş açılı kamerayla sıkı anlamda takibe aldım; peşimize düşen polisler çevredeki arabalara çok nadiren çarpıyorlar (hoş zaten ne kadar araba var ki) ve yolda neredeyse tekerlekleri dahi dönmeden hareket ediyorlar. Bu yönüyle de oyun saçma bir düzene giriş yapıyor. Buna ek olarak neden peşimize polisler takılıyor diye soracak olursanız, inanın bende anlamadım! Yazının başında da dediğim gibi senaryoda birçok ismi konulamayan ve kapatılamayan açıklar ve saçmalamalar var. Açıkçası zaten Pro Street’de belirlenen oyun adından ve kurulan senaryodan sonra, iyi bir senaryo beklemiyordum oyundan. Araç kullanımı bu şekildeyken araç tasarımları ortalamanın üzerinde. Carbon’da olduğu gibi cam gibi değiller ancak Most Wanted’daki kadar başarılı olduğunu söyleyemeyeceğim. Ayrıca unutmadan, oyundaki modify seçenekleri oldukça yeterli düzeyde. Jant, kaput, renk, performans, turbo ve daha birçok ayarlamayı yapabiliyoruz. Ancak itiraf etmeliyim, Carbon’daki kadar özgür değilsiniz. Zaten Carbon’daki mofiy seçenekleri bir yerden sonra saçmalıyordu. Sonuç olarak; güncel araçların bulunması ve yeterli seviyedeki modifikasyon seçenekleriyle Undercover, bu konuda çok yüksek olmasa da, diğer özelliklerine göre iyi puan almayı hak ediyor.

Mod’larıyla Undercover

Undercover, diğer yarış oyunlarında görmeye alıştığımız mod’lardan farklı yeni mod’lar oyuna sunuyor. Ancak tabi ki, bu mod’lar yarış oyunlarında devrim yaratacak cinsten değil. Kayda değer mdo’lar arasında bir dakika modu ve rakibe yetişme modları oyunculuk seviyenizi yükseltmeye yarayacak türde. Bir dakika modunda, rakibi bir dakika içinde geçmeniz gerekiyor. Rakibe yetişme modunda ise belirli zaman ve yol aralıklarında rakibe yetişmeye çalışıyorsunuz. Diğer mod’larda ise polislerden kaçmak ve izinize kaybettirmek gibi çeşitlilikler var. Bu son iki modu arkadaşlarınızla oynamak oyunu tüm bu özelliklerine rağmen eğlenceli kılabiliyor. Zaten kolay ve basit oynanabilirliğe ve yapay zekasıyla oyunda tek kişili olarak pek fazla zaman harcayacağınızı düşünmüyorum. Bu yüzden oyunu çoklu olarak oynamak tek seçenek. Ancak bunun içinde oyunun kötü ötesi grafiklerine katlanabilmeniz gerek. Eğer gözüm kapalı araba sürerim diyorsanız çoklu olarak denemenizde fayda görüyorum. Genel olarak orta seviyelerdeki zorluk seviyesiyle önümüze çıkan Undercover oynayış olarak çok gerilerde. Şehrin hareketsiz olması, başarısız grafikler, atlanılan birçok nokta ve oyunun genelinde mevcut eksiklikler dolaysısıyla Undercover oynayış olarak geçer not alamıyor ve bu serinin hayal kırıklıkları başlığı altında güzel bir yere çakılıyor.



Final Bölümü

Sonuç ne olursa olsun, nedenini, nasıl olduğunu bilmeden bir anda kendimizi bu üç kelimenin ortasında buluyoruz. Bu seri oyunları son zamanlarda ne kadar kötü olsada bir şekilde bizleri içine çekiyor. Hatta oyunun çıktığı haftada aldığı bunca olumsuz yoruma rağmen satış listelerinde hala ilk üçe girebiliyor olması bunu kanıtlar nitelikte. Ama bunun da bir yere kadar gidip, orda tıkanıp kalacağı şüphesiz. Ayrıca EA Undercover başarısızlığından sonra Black Box stüdyosunu kapatarak en büyük cezayı çalışanlara verdi sanırım. 1000 kişiye yakın çalışan, sevilen bir isim ve harcanan onca parayla bu isim nasıl bu hale getirildi, gerçekten düşünmek gerek. Sonuç olarak belki firma değişikliğiyle Need For Speed kendine gelebilir ancak bunu yine zaman gösterecek. Şuan incelemesini yaptığım Undercover’sa bu markanın en başarısız oyunlarından biri olarak hafızamıza kazınıyor.

kaynak: xoyun.com

Hiç yorum yok: